Yaşadığımız her an bir kayıtsa, gerçek yaşam sanki bir rüya gibi değil mi? 100 yaşına kadar da yaşasak sanki hiç yaşamamış, hayata doyamamış gibi hissediyor insan. Bugün hangi yaşta olursak olalım, yaşadığımız her şey beyinde sadece bir anıdan ibaret. Gelecek ise hayal olan bir kayıt. Gerçek olan sadece yaşadığımız, nefes aldığımız bir ‘an’.
Beyin gözüyle olaya bakarsak; 5 duyu ile algıladığımız her şeyi, anında elektrik enerjisine çevirip, beyindeki merkezi uyarıp ona göre yaşıyoruz.
Sanki beyin enerjiyi dönüştüren bir fabrika gibi ve biz o enerjinin bizde yarattığı duygu, düşünce ile hayatı yaşıyoruz.
Richard Bach Mavi Tüy adlı kitabında şöyle diyor;
‘Yaşamındaki her insan ve bütün olaylar sen oraya çizdiğin için oradalar. Onlarla ne yapmak istediğin sana kalmıştır. Dünya senin alıştırma kitabındır. Üzerinde işlemlerini yaparsın. Gerçek değildir ama istersen orada gerçekliği ifade edebilirsin. Aynı zamanda saçma şeyleri yalanları da yazabilirsin ya da parçalayabilirsin. Vicdanın, kendi bencilliğinin dürüstlük ölçüsüdür. SESİNE DİKKATLE KULAK VER.’
Hayat rüya gibi olsa bile önemli olan; bilinçli yaşamayı öğrenerek, hayatın kalitesini arttırmaktır.
Yaşadığımız her şey bir algı meselesi iken algıyı nasıl algıladığımız önemlidir.
Hayat rüya bile olsa yaptığımız seçimler bize aittir. Kaderi belki değiştiremeyiz ama onu nasıl yaşayacağımız, nasıl şekillendireceğimiz bizim elimizdedir.
Arabayı sen mi sürüyorsun, yoksa bir başkası mı? Mutluluğum sana mı bağlı yoksa bir başkasına mı? Hayatın sorumluluğu kimde?
Para için mi çalışıyorsun, yaşamak için mi para kazanıyorsun? Yemek için mi yaşıyorsun, yoksa yaşamak için mi yiyorsun?Eşyaları sen mi kullanıyorsun, yoksa onlar mı seni kullanıyor?
Bu sorulara bilinçli yanıt verip, bilinçli yaşadığımızda hayatın sorumluluğunu da almış oluruz.
Bilinçli zihni etkili ve doğru kullanmayınca neler oluyor?
Bilinçli olmadığımız her an transtayız. ‘Şimdi’yi yaşayamıyoruz. Oysa yaradan öyle güzel yaratmış ki geçmişten dersini al, geleceği planla an’da mutlu mesut yaşa. Bugün çoğumuzun yaptığı şey; ya hep geçmişi ısıtıp ısıtıp bu gün tekrar kullanıyoruz, ya da hep mutluluğu yarınlara erteliyoruz.
Öğrenilmiş çaresizliklerimizle ‘yapamam, ben mutlu olamam, ben başarılı değilim’ gibi genellemelerle çaresizlik sınırlarının içinde hapsoluyoruz. Siyah ve beyaz arasında, iyi ve kötü arasında sıkışıp kalırken, yaşamın diğer renklerini de göremiyoruz.
Sürekli kafamızda bir mahkeme kurup; herkesi, her şeyi, kendimizi bile yargılıyoruz, cezalandırıyoruz. Sürekli konuşan bir zihinle kendimizi yorgun bırakıyoruz.
Bugün insanlığın yaşadığı sıkıntıların kaynağında, bilinçli zihni etkili kullanmama ya da yanlış bilinçaltı programlaması vardır.
Güzel haber şu ki; bütün bunları fark ettiğin her an, değişim için birçok teknik ve çareler var. Güzel haber şu ki; bilinçaltı programında rahatsız edici ne varsa değişebilir, bilinçli farkındalıkla özgür iradene sahip çıkıp, hayatın sorumluluğunu ele alabilirsin.
Rüya içinde rüyada yaşarken gerçekliği kendimize göre ayarlayabiliriz. Sorumluluğu ele alarak, hayatın anlamını artırabiliriz.