bu linkte yazının tamamını okuyabilirsiniz.
Sanki bir kameraman, anne karnında görev yapmaya başlıyor ve biz her ne yaşıyorsak, neyi nasıl algılıyorsak ölene kadar kaydediyor.
İşte bu hafıza kayıt sistemi oluşurken; kişinin olayları algılayış şekli ile beynimizde bir bilgisayar gibi dosyalarla dolu bir ana bellek kaydına dönüşüyor.
Sanki doğmadan önce yaradan bize; son derece gelişmiş bir bilgisayar hediye ediyor ve diyor ki al bu bilgisayarı, sen kendine göre nasıl işlersen işle, bana öyle gel diyor. Ve özgür irademizle bize bu hakkı tanıyan YARATAN, bu romanı yazış şeklimize göre, günahlar ve sevapları sınavdan geçiriyor. Ve yaşamın sorumluluğunu elimize almamızı istiyor.
Dolayısıyla hepimizin beynin de farklı bir kitap oluşuyor. Hani derler ya yasadıklarımı yazsam roman olur işte öyle bir şey…
Yani hepimizin bir hikayesi ve hatta romanı var.
Başlangıçta, bilinçlenene kadar, bu bilgisayara; en yakın kişiler, anne babamız, ailemiz, akrabalarımız ve çevrenin etkileriyle giren giriyor.
Bilinçlendikçe bilgisayarın açma kapama düğmesi elimize geçiyor.
Normal şartlarda, bir bebeğin doğduğu andan itibaren, dünyayı ilk algılama şekli; annesinin memesini tadarak, koklayarak ve dokunarak oluyor. Bebek bir kez bunu öğrendikten sonra başka kadının memesine kapıyı kapatıyor. Eğer anneye bir şey olursa ya memeden kesiliyor ya da bir süre sonra aç kalmamak için başka kadının memesini kabul ediyor. Bu defa ondan başkasını almıyor.
Öyleyse her deneyim bir öğrenme ve beyindeki kayıt dosyaları oluşmaya başlıyor.
Buraya kadar her şey doğal. Sorun şu ki insan bilinçlenene kadar bu dosyaları bilinçsiz kaydediyor. Doğal olarak beyinde virüsler, çekirdek inançlar, bilinçsiz deneyimler, hatalar, travmalar da yerleşiyor.
Bugün her ne sorun yaşıyorsak bunun derinde bir izi var ki buna bilinçaltı sendromu diyoruz. Öyleyse neyi nasıl öğrendiysek; iyi veya kötü beynin programı ona göre oluşuyor.
Güzel haber şu ki bu olumsuz beyin programı çok güzel tekniklerle artık değişebiliyor.
Bir migren sorunundan tutun; panik, ders çalışma sistemine, kilo problemi, kötü alışkanlıklara kadar ve hatta tüm travmalar çözülebiliyor.
Bu güzel tekniklerle beyin programını ALGIYI dönüştürerek eski programın yerine yenisini kodlayarak BEYNİ RESETLEYEBİLİYOR, YENİ PROGRAMI yerleştirebiliyoruz.
Her şey enerji ve enerji her şeydir. Dolayısıyla beyindeki programı dönüştürdüğümüzde kişinin enerjisi de değişiyor ve hayatın kalitesi artıyor.
Elbette her zaman bir uzmana gitmeye gerek yok çünkü bu teknikleri herkes öğrenebilir. Sadece kökleşmiş ve kör nokta haline gelmiş kayıtların bir uzman tarafından çözülmesi uygun oluyor.
Nasıl ki bedenimizin nasıl sağlıklı kullanmayı öğrenip hastalıklardan korunabiliyorsak bu teknikleri öğrenip beyni de etkili kullanabiliriz ve beynimizdeki dosyaları daha bilinçli oluşturabiliriz. Eğer hasta olmuşsak doktorun görmesi nasıl gerekliyse beyindeki sorunların da bir uzmanın görmesi çok doğal.
Bence beyni etkili kullanma teknikleri okullarda öğretilirse insanlar daha bilinçli ve kaliteli yaşar toplumlar da daha sağlıklı olur.
Masa üstündeki bilgisayarı kullanmayı öğreniyoruz ama beyindeki bilgisayarı kullanmayı bilmiyoruz. Umarım eğitim sistemine bu da girer ve yeni nesiller daha sağlıklı yaşar.
Yetişkinlere önerim ise; ‘öğrenmenin yaşı yoktur’ inancıyla her yaşta olursa olsun, okul dışında da insan isterse öğrenebilir.
Hatta sadece beyni resetleme ve yeniden programlamayı öğretmek yetmez enerjimizi de nasıl doğru kullanacağımızı öğrenmek gerekir.
Bir başka yazımda ‘enerji bedenini nasıl kullanabiliriz’ konusunda bilgilerimi aktaracağım.
Konularımı çok sorulan sorulara göre seçiyorum.
Sorularınız için semrakozanli@kentgazetesi.com adresine yazabilirsiniz.
Hepimize daha mutlu daha sağlıklı daha başarılı bir yaşam dileğimle…..