Çekim yasası, zıtlık yasası, enerji korunumu yasası, bilinçaltı yasaları gibi birçok evrensel yasa nasıl aydınlıkta ve mutlu yaşayacağımızı anlatıyor. Önemli olan onları nasıl hayata geçireceğimizi bilmektir.
Karanlıktan aydınlığa geçiş sevgi, eğitim ve bilinçle başlar.
Hiç soğuk olmasaydı sıcağın sıcak olduğunu anlayamazdık. Gerçek dediğimiz şey bir parçanın iki yüzü ve bilinçli zihin bir değeri aksiyle anlıyor.
Aydınlık-karanlık, acı- zevk, nefret-sevgi gece ve gündüz gibi sadece görecelilik esasına göre anlaşıyor. Hayat artı ve eksi arasında kurulan bir dengedir. Ne zaman denge bozulur uç noktalarda kayboluruz.
Aslında hata dediğimiz şey bile sadece deneyimin eksi yüzüdür. Önemli olan deneyimlerden ders çıkarmaktır.
Bir suya atılan taş misali nasıl ki enerji dalga dalga yayılıyor, bir ulusun da mutluluğu önce bireyin kendisinden başlıyor.
Mutluluk, huzur ve sevginin dalga dalga yayılıp insanlığa ulaşması için önce bireyin sağlıklı olması gerekir. Sağlıklı olmak demek elbette zihinsel, ruhsal, duygusal bedensel bir bütünü kapsıyor.
Nasıl ki; okyanusta bir su damlası okyanusun parçasıdır, evrendeki bütün canlılar ve yaratılan her şey de bütünün parçasıdır.
Kuantum düzeyinde düşündüğümüz, yaptığımız her şey bumerang etkisi ile bize geri döner. Ezdiğin yerden ezilirsin, nasıl düşünürsen onu hayatına çekersin.
Sevgi istiyorsan sevgi vererek sevgiye ulaşırsın. Evrensel yasalar değişmiyor. Evrensel yasaları kabul etmek demek özümüzü kabul etmek demektir.
Barış, kardeşlik, dostluk, saygı, anlayış ve bütün olumlu, olumsuz kavramlar yaydığımız enerjiyle tezahür ediyor.
Öyle ise bu kavga, bu şiddet niye? İnsan olmak demek bir başkasının acısıyla beslenmek demek değildir.
Bu nedenledir ki; pozitif denge ve pozitif düşünceyi savunup yaymaya çalışmalıyız. Bu nedenledir ki eğitim çok önemlidir. Aydın olmak demek sadece üniversiteyi bitirmek değil, bilinçli ve evrensel olmak demektir.
Mevlana bile gün gelip ateşlerde yanmış. Alim olup çevresine ışık saçarken, gün gelmiş bilgi yetmemiş. Bilgiyi idrak etmiş, özümsemiş uygulamış ama ‘ol’ haline gelmek zaman almış, acı çekmiş.
Alimler bile gerçek insan olup, yaradan aşkıyla yaşamak için çabalamışken, neden anlayışımızı genişletmiyoruz?
İnsanın uyanışı içerden dalga dalga yayılarak bütüne ulaşır.
Acıyla yüzleşmekten bitap düşen ruhumuz, cenin pozisyonu alıp en güvenli yere, ana rahmine dönmek istiyor. Özümüz sevgi iken kirlenmiş ruhumuzun yeniden sevgiye dönmesi gerekiyor. İşte o zaman insanlığın kurtuluşu; nefret, kin, öfke, kavga dövüş yerine; sevgi, anlayış, gelişim ve bütünleşmeden geçer.